Hiçbir şey bir fikirden daha tehlikeli değildir. Eğer o fikir sahip olduğunuz tek fikirse.

Bölüm 1: Hayal Cafe

Gerçeklerle düşlerin birbirinden ayrıldığı ince çizginin üzerinde bir şehir vardır. Gerçeklikten kaçmak isteyen insanlarla gerçekliğe özlem duyan hayallerin bir arada mutlu mesut yaşadığı, her şeyin mümkün olduğu bir şehirdir. Belirli bir adı yoktur; şehirde yaşayan herkes kendine göre bir isimle anar onu...

Şehrin meydanında, mutlu insanlar ve hayallerle dolu caddelere nispeten daha tenha kalmış küçük bir çıkmaz sokağın sonundadır Hayal Cafe...

Şehrin sakinleri çoğunlukla fark etmezler burayı. Kendi düşlerine o kadar kapılmış olurlar ki çevreleri pek umurlarında olmaz. Ancak bazıları diğerlerinden daha dikkatli, daha sosyaldir. Onlar hemen fark ederler burayı. Koşa koşa gelir bir fincan sıcak çay eşliğinde benimle muhabbet ederler. Sonra bir çoğu dostum olur. Dostlarım o kadar çoktur ki sayısını ben bile anımsamam.

Buraya geldiğinize ve benimle dertleştiğinize göre sizinle de yakında dost olacağız demektir. Bu arada buralarda beni Marco Usta diye çağırırlar. Herkes bilir esnaf arasında.

Ha ne diyorduk? Evet, dostluklardan bahsediyorduk. Bu şehirde dostluk karşılıksız ve anlıktır. Ancak tarafların birbirlerinden bir şeyler öğrenmesi gerekir tabi. Ama duydum ki senin geldiğin yerde böyle değilmiş. Dostluk ta ayağa düşmüş aşk ta. Kimin ne olduğunun anlaşılamadığı başı bozuk bir karmaşaya dönüşmüş sosyal ilişkiler.

Zaten eminim senide bu şehrin yollarına düşmeye sürükleyen etken budur. Sıkıldın değil mi yaşadığın dünyadan? Çekinme, bu hepimizin başına geldi. Bu şehirdeki herkes bu yollardan geçti. Hepimiz bu buhran dönemlerinden geçtik. Şimdi senin sıran hepsi bu.

Öncelikle şunu unutma ki bu şehir sandığın yanılsama sadece sen, ben ve diğerleri hayal ettiği için var. Bu gördüğün şirin kafe de öyle. Demek ki nedir? Hayal edebildiklerimizi yaşayabiliriz de. Bu dediklerimi iyi belle, bundan sonraki hayatında ne zaman sıkıntıya düşersen bu dediklerimi hatırla ve mutlu bir şeyler hayal et.

Şimdi konumuza dönecek olursak. Dostluktan ve hayal etmekten bahsediyorduk sanırım. Şu köşedeki masada oturan yaşlı çifti görüyormusun? Tam elli yıldır evliler ve aradan geçen elli yıla rağmen birbirlerine olan sevgilerini hiç kaybetmediler. Sevgi; sadakati, Sadakat; saygıyı, Saygı; sorumluluğu, Sorumluluk ta mutluluğu getirdi onlara.

Bu basit formül sayesinde elli yıldır birlikteler. Artık yaşlandılar ve eskisi gibi değiller ama tutkularını kaybetmemekte direndikleri sürece fiziksel gençliğe ihtiyaçları da yok. Evet, belki de tekrar genç olup şöyle deniz kıyısında uzun uzun yürüyüşler yapmayı, gezmeyi, eğlenmeyi isterler sorsan. Ama bunların yokluğunu da umursadıkları söylenemez.

Bu yaşlı çifti iyi kazı aklına. Ömrün boyunca silinmeyecek şekilde hem de. Bunu yaparsan o unutmamanı söylediğim o basit formülü uyguladığında sonucun sonsuz bir mutluluk olduğunu unutmaz, hiçbir zorluk karşısında pes etmezsin.

Ha bir de bu sohbetimizde öğrendiklerinin faydasını gördükten sonra Hayalci Marco Usta'yı da an... De ki dilerim Marco Usta hep benim gibi mutlu ol... Böylece ben de senin ve sayısız dostumun iyi dileklerinin tılsımıyla hep mutlu olurum...

Eh bu günlük bu kadar sohbet yeter bize... Kapatayım yavaş yavaş, sonra gider Aksakal'ın meyhanesinde bir kadeh şarap içer biraz da yaşlı dostumla laflarım...

Dur! Gitmeden önce söyle bakalım, dost muyuz?

Bölüm 2:

Oo! Hoşgeldin genç dostum. Ben de tam başka bir dostumla ettiğim küçük bir sohbetten sonra, çay hazırlamaya gidiyordum. Sen geç şöyle otur soluklan biraz. Ben de çayları demleyip geliyorum. Sıcak sıcak içer muhabbetimize devam ederiz.
.....

Çaylar hazır! Al bakalım için ısınsın. Bu gün çok güzel bir konuya çekeceğim sohbetimizi. Tabi kişiye göre değişir bu. Belki sana göre pek de güzel bulunacak bir konu değildir. Ama benim için güzel bir konu ve ben sana bu gün bunu anlatmak istiyorum.

Öncelikle bana şu sorunun cevabını ver; bir insanı diğer canlılardan ayıran temel faktör nedir? Bir diğer deyişle seni hayvanlardan üstün kılan nedir?

Zekan? Aklın? Mantığın? Kendi türünle ortak çalışman?

Kesinlikle bunlardan biri olamaz...

Bunlar hepsi bir arada olmasa da farklı farklı bir çok canlıda bulunan özellikler ve bunlar seni hayvanlardan farklı kılmaz. Kısacası daha büyük bir beynin olması vahşi yaşamda sana daha güçlü bir konum sunabilir ama seni bir orangutandan ayırmaz.

Peki nedir o zaman?

Kasların? Reflekslerin? İç güdülerin? Duyularının daha gelişmiş olması?

Dızzzzzzt! Yanlış! Bunlar da seni bir hayvandan farklı kılmıyor. Hatta vahşi doğada bile bir işine yaramazlar çünkü hayvanların çoğu bu tip fiziksel özellikleri bizden kat be kat üstün kullanıyorlar.

Bu durumda bizi hayvanlardan ayıran ne?

Söyleyeyim, bizi hayvanlardan ayıran şey basitçe insan olarak taşıdığımız değer(ler)dir.

Bir hayvan bizden daha hızlı olabilir, daha güçlü olabilir, ekip olarak çalışırken bizden daha verimli olabilir, hatta daha zeki de olabilir ki burda yunus balıkları örnek verilebilir. Ancak asla bizim insan olarak taşıdığımız değerleri taşıyamaz. Bu değerleri üretemez.

Bizim insan olarak taşıdığımız bir değerimiz/değerlerimiz var.

Peki hayvanların değerleri yok mu? Bence yok, neden dersen onu da anlatayım.

Hiçbir hayvan ahlak kurallarına uymaz çünkü ahlaki değer taşımaz, hiçbir hayvan onurlu yaşamaya çalışmaz çünkü etik değerlere sahip değildir. Hayvanlar atalarına saygı duymazlar çünkü gelenek anlayışları yoktur. Onlar evlenmezler, sadece ürerler çünkü aile ve sadakat değerleri yoktur.

İşte dostum seni, beni, o yaşlı çifti, gelip giden müşterileri, bu şehirde yaşayanları ve kendine insan diyen herkesi diğer canlılardan ayıran budur. Değer yargılarımız olmasaydı bizde diğer ilkel canlılardan farklı olmayacaktık.

Sanırım anladın...

Şimdi benim bunları anlatmaktaki amacım şunu fark etmeni sağlamaktı; değer yargılarımızı köreltirsek, insan olarak taşıdığımız değeri koruyamayız. Bu durumda da hayvandan farkımız kalmaz. Bütün insanlar için geçerlidir bu.

Bak mesela bir toplumda hayat kadınları, sokaklarda sürtmekten başka şey yapmayan serseriler, cahiller, zorbalar, katiller, tecavüzcüler, uyuşturucu tacirleri gibi kişiler o toplumun bireyleri değildir. O toplumda diğer insanlarla bir arada yaşamalarına rağmen o toplumun birer bireyi olamazlar.

Çünkü bu ve buna benzer sebeplerle toplumdan dışlanmış kişiler ya kendi değer yargılarını yozlaştırmakta yada yaptıkları seyler toplumun değer yargılarını asimile etmektedir.

Kısacası eğer yaşadığın toplumda saygın bir yer ve mutlu bir yaşam istiyorsan yozlaşma ve asimilasyona asla kendini bırakmayacaksın. İnsan olarak taşıdığın değere, değer yargılarına, yaşadığın toplumu oluşturan diğer insanların ortak değerlerine önem vereceksin.

Neyse bu günlük burada bırakalım olur mu? Yine geç oldu ve burayı kapatıp dostum Aksakal'a uğrama vaktim geldi. Bir gün belki seni de tanıştırırım onunla. Ben nasıl senin hayali bir dostunsam o yaşlı meyhaneci de benim için öyle bir dosttur. Bu yüzden belki Aksakal'ı kendin de bulabilirsin belli olmaz.

Umarım küçük sohbetimizin sana faydası dokunur. Umarım yaşlı Hayalci Marco Usta'yı ihmal etmez, yine uğrarsın buraya...
Yayın yok.
Yayın yok.